Eşölçümsüzlük
Eşölçümlülük ölçülen şeyler için ortak bir birimi ve böylece birbirlerinin terimlerinde nicelleştirilebilir olmayı anlatır. Kavrama uygulandığında, terim plastikleşir, doğal bilince istediği gevşekliği kazandırır. Thomas Kuhn (1922–1996) bilimsel devrimleri birbirleri ile eşölçümsüz paradigma değişimleri olarak yorumladı. Paradigma 'bilimsel topluluk' adını verdiği küme tarafından nesnel olarak ve anlaşılarak kabul edilen bir kuramsal yapı değil, tersine öznel olarak, kurumsal olarak, giderek geleneksel olarak savunulan, inanılan ve kabul edilen bir görüş ya da açıklama dizgesidir. Paradigmayı reddedenler reddedilirler. Thomas Kuhn bilimin toplumsal olarak, kültürel olarak koşullandırılmakta olduğunu düşünür. Bu görüş daha önce, 1949'da, Max Plank tarafından da bildirildi: ''Yeni bir bilimsel gerçeklik ona karşı çıkanları inandırarak ve ışığı görmelerini sağlayarak değil, ama dahaçok karşı çıkanların sonunda ölmeleri ve yeni gerçeklik ile tanışık olan yeni bir kuşağın yetişmesiyle utku kazanır." Thomas Kuhn bu olgudan Kavramların kendilerinin toplumsal kurgular oldukları sonucunu çıkarır. Tekil olgulara dayanarak genel sonuçlar çıkarmak pozitivizm dediğimiz şeydir. Sorun Thomas Kuhn'u sınıflandırmak değildir. Ama Thomas Kuhn bilimsel araştırmada paradigmalardan daha iyisinin bulunabileceğini kabul etmez, tersine bu kültürel modelleri bilimin asıl karakterini belirleyen şeyler olarak görür. Böylece bilimsel gelişim ve süreklilik de silinir. Gerçekte Thomas Kuhn'un kitabının başlığı da tutarsızlaşır, çünkü bir devrimden söz etmek bile sürekliliği, süreci, eşölçümü gerektirir.

Kuhn'un bilim tarihinde sürekliliği yadsımasının genel olarak ilerleme ve birikim olgusunu geçersiz kılmasına karşın, yalnızca doğrusal bir ilerleme görüşünü reddettiği düşünülür ('sarmal' ilerlemeyi doğruladığı düşünülebilir). Süreçte bilimsel gerçeklikler olarak kabul edilen bakış açılarının gerçekte bilimsel toplulukların uylaşımları oldukları çıkarsaması bu öncül üzerine haklı çıkarsamadır. Ama Thomas Kuhn böylece yalnızca 'süreç' kavramının kendisini çürütmekle kalmaz, bilim tarihinde nesnelliğin aslında öznellik olduğunu ileri sürer.

Bilimsel toplulukların bilincindeki realite kendinde-Realite ile bir değildir ve bu öznelliğin bir yanlışlık mı yoksa bir yanılsama mı olduğu önemlidir çünkü birincisi bilgiye bir olanak olarak izin verirken, ikincisi Kavramların saltık olarak öznel olduklarını imler. Eğer 'öznel bilgi' gibi birşeyden söz edebilirsek, bu Kant felsefesine ve fenomenolojistlere aittir. Burada eşölçümsüzlük daha güçlü bir anlam kazanır ve idealite ve realitenin, düşünce ve varlığın ilişkisizliğini anlatır.

     

James Clerk Maxwell, Özdek ve Devim, Konu 124
"[Y]eryüzünün çevrindiğini bildiren Kopernik dizgesi, geometrik bir bakış açısından, yeryüzünün dinginlikte olması ve gök cisimlerinin görünürdeki devimlerinin onların saltık devimleri olması gerektiğini bildiren [Ptolemi] dizgesi üzerinde yalınlık dışında hiçbir üstünlük göstermez."

"... Copernicus' rejection of the Ptolemaic paradigm and his search for a new one." (Structure of Scientific Revolutions, 3'üncü yayım, s. 69.)

Thomas Kuhn'un uslamlamasına göre Aristoteles-Ptolemi paradigması (kozmolojisi) ve Kopernik paradigması (kozmolojisi) arasında bir eşölçümsüzlük vardır. Modeller arasındaki bu sözde eşölçümsüzüğü herşeyden önce bugün Ptolemi dizgesini denizcilik hesaplamaları için kullanmayı sürdüren denizciler bile yadsır.

Yine, Kepler 17'inci yüzyılda Kopernik'in çalışması üzerine yazarken şunları belirtir: ''Bu kitap ['Kopernik Gökbiliminin Özeti / Epitomes Astronomiae Copernicane' (1620)] Aristoteles'in 'Gökler Üzerine' kitabına bir ek olarak hizmet etmek üzere tasarlanmıştır.''

Açıklama
Kopernik dizgesi Güneşin özek olduğu sayıltısı üzerine dayanıyor ve yerözeksel Ptolemi dizgesinin kristal kürelerini bile içeriyordu — yerçekimi kavramının yokluğunda olası açıklamalardan biri olmak üzere. Bilim felsefeciliğinde çok popüler olan "açıklama" aygıtı bir fenomene bir neden vermektir ve kavramsal bağıntıdan ayrı olarak tasarımsaldır.

Foucault Sarkacı
Kopernik ve Ptolemi önsavları bütünüyle aynı gözlemsel gereci kullanırlar, ve her ikisi de dünyanın dönüşünü doğrudan kanıtlayacak bir "dinamik" deneye, Foucault'nun "sarkacı"na ("saltık devim"in saptanması) başvurmazlar. "Yalınlık" dışında, her iki önsav da eşit değerdedir, her iki önsav da sayısız anomali ile yüklüdür, ve teleskop kullanılıncaya dek, ve dinamik deneylere başvurmaksızın, salt "yalınlık" ölçütü pekin yargıya götürmek için yetersizdir.

Kopernik'in güneşözeksel önsavına Aristoteles-Ptolemi önsavı üzerinde deney ve gözlem tarafından kazandırılan hiçbir üstünlük yoktur. Bunun dışında, Kopernik'in önsavı kendisinin belirttiği gibi, çok daha önceden antik dönemde "Pisagorcu Herakleides ve Ekfantos, ve — Cicero'nun belirttiği gibi — Siraküzeli Hiketas" tarafından paylaşılıyordu; "onlar Dünyayı evrenin özeğinde dönüyor olarak aldılar."

Platon'un kendisi Timaeus'ta dünyanın ekseni çevresinde dönüşünden söz eder, ve yine Kopernik'i izlersek, "Gerçekten de, hiç de sıradan bir matematikçi olmayan ve Platon'un yaşamöykücülerinin Platon'un onu görmek uğruna İtalya'ya gittiğini söyledikleri Pisagorcu Filolaus'un Dünyanın bir dairede döndüğünü ve kimi başka devimlerde dolaştığını ve gezegenlerden biri olduğunu savunmuş olduğu düşünülür."

Thomas Kuhn bu 'paradigmalar'ın süreklilik taşımadıklarını düşünür. Ona göre bu etkileşim bir birikim üretmez.

 

      http://en.wikipedia.org/wiki/Commensurability_(philosophy_of_science)
 

 

www.ideayayinevi.com
25.01.2012